12 Haziran 2021 Cumartesi

Bir Delinin İç Sesi

 

Bir Delinin İç Sesi

Sevgili belediye bu mektubu kaleme alma sebebim; yazdığım dilekçelerin bir türlü size ulaşamaması. Ben bürokrasi işlerinde iyi değilim, eyvallahta sizde pek beni duymaya meraklı değilsiniz. Aslında ben sizi bir mekâna gittiğimde önce buyur eden sonra da göz göze gelmemek için bin dereden su getiren garsonlara benzetiyorum. Sizde muhakkak onlardan birkaç tanesiyle karşılaşmış olmalısınız. Her neyse konumuz bu değil. Konumuz mahalle sakinlerinin bile farkında olmadığı ve benim birkaç kez çamur, beton ve tahta ile kapatmaya çalıştığım küçük bir çukur. Aslında asfaltı da denemek istedim ama maalesef asfaltı kaynatmak için feda edecek bir tencere bulamadım. Çukur tam olarak üst geçitten indikten sonra sağ tarafa ayrılan yolun üzerinde. Camiinin tam önünde. Arabayla ne zaman o yoldan geçsem içimde o ses yankılanıyor. Yol dar üstelik orada arabayı biraz sola kaydırıp çukuru ortalamakta kolay değil. Çukuru kapatmaya çalışmadan önce birkaç kez sürüş teknikleri dersi bile aldım. Tek istediğim o kocaman çukuru ortalayarak geçmekti. Hatta sürüş eğitmenimle defalarca çukurun üzerinden çukura girmeden geçmeyi başardım ama onsuzken başaramadım. Bende bir gece yarısı herkes uyurken bizim binanın bahçesine indim. Elimde kazma kürek gören komşular daha sonra anneme şikâyette bulunmuş. Senin kız iyice kafayı yedi demişler. Annemde ilaçlarını almıyor musun? diye günlerce beni sorguladı. Hayır, çukurla ne alakası varsa ilaçların. Hem hangi ilaçlardan bahsediyorlar tam olarak anlayamadım da.  Bahçeye elimde kazma kürek ve birde alt komşunun balkondan aşırdığım çamaşır kovasıyla indim. Geçen yaz parlak sarı renginden dolayı indirime giren yağmurluğum üzerimdeydi. Kapüşonunu başıma geçirdim ki kimse beni fark etmesin. Kazmayı toprağın bağrına salladım birkaç kez. Kazma sert bir şeye denk geldi. Taştır dedim. Sallamaya devam ettim. Ancak kazmanın sesi taşa değer gibi değildi. El fenerini açmak zorunda kaldım. Feneri açtım, nasıl bir taşsın sen dedim ki meğer taş değilmiş, apartmanın yöneticisi gençlik hatırlarını bir sandıkta bahçeye gömmüş. Sabah özür dileyip eşine teslim ettim. Bu arada birkaç fotoğrafa da bakmış bulundum. Bizim yöneticinin eşi eskiden ne esmermiş. Göz rengi bebekken değişir sanıyordum ama belli bi yaştan sonra değişenini de gördüm. Yöneticinin evinde benden sonra bir gürültü koptu, onun sebebini hala anlayamadım.  Neyse toprağı çamur kıvamına getirdim. Gittim çukura iyice yedire yedire sürdüm ve kapattım. Eve döndüm, o gece ilk defa rahatça uykuya daldım. Anladım ki benim uykusuzluğum nedeni de o geri zekâlı çukur! Sabah uyandım, duşumu aldım. Dişlerimi fırçaladım. Neşeliyim diye iştahımda geldi. Kahvaltı bile yaptım. Arabama bindim, çukuru görmek için yolumu değiştirdim. Normalde iş dönüşü o yolu kullanıyorum. Neyse birde ne göreyim. Dün gece benden sonra yağan yağmur çamuru almış götürmüş. Çukur bomboş. Şaşkınlık içinde büyük bir gürültüyle çukura düştüm. Evet, sevgili belediye ben o gün o çukura yine düştüm. Büyük bir kapana kısılmış gibi bile göre… Şaşkınlık içinde. Daha sert bir çözüm bulmayı kafaya koymuştum. İş yerinde tüm gün o çukurdan nasıl kurtulurum diye düşündüm, düşündüm, düşündüm. İşyerinde bizim çaycı Hasan abi var. Fikir ona ait. Saatlerce hareketsiz halde aynı noktaya bakmam dikkatini çekmiş. Oysa ben hareketsiz değilim, sadece düşündüğümü hayalimde uyguluyorum o kadar. Dedi ki çimento denedin mi? Ne kadar parlak bir fikir dedim. Hasan abiyi tam alnının ortasından öptüm. Çantamı aldım, çimento aramak için yola koyuldum. En sağlam çimentoyu nerden bulurum diye siri’ye sordum. Eskişehir için yola çıkılıyor dedi. Birkaç saatlik yol geceye çok var dedim. Yola koyuldum. Birkaç sapağı kaçırdığım için Sakarya’da önüme çıkan ilk inşaata girdim. El ayak çekilmiş havada kararmıştı. Çimentonun sıvısını bulamadım. Bir çuval aldım, harcı yakında bir yerde internetten bakıp yaparım dedim. Çuvalı attım arabaya saatler sürdü çukura yeniden ulaşmam. Havaya baktım, güneş yok ama ay yerindeydi. Camiinin tuvaletine indim. Tuvalet girişindeki dubaları alıp yolu kapattım. Paspas kovasına netten okuduğum tarife göre toz çimentoyu döktüm. Harcı paspas yardımıyla karıştırdım ve çukurun yanına götürdüm. Çukurla vedalaştım. Onu artık kafamdan atacağım için çok mutlu olduğumu bile söyledim ona. Çukur bana yine pis pis güldü. Benden ne istediğini anlamıyorum. Neyse ki üzerine bir kova çimentoyu boşaltınca yüzü ortadan kayboldu da bende rahat bi nefes aldım. Gece sessizce eve girdim. Herkes uyumuştu. Ayakkabılarım öylece çimentoydu. Çukurun o aptal suratı kaybolsun diye ayağımla iyice basıp çimentoyu yüzüne yedirmiştim. Onları bir poşete koyup sakladım. Çukurdan bana hatıra olsun istedim galiba… Ertesi gün o kadar mutlu uyandım ki. Çukur artık yoktu. Yatağımdan fırladım, perdeyi açtım. Yerler kupkuruydu. Yağmur da yoktu. Çukur bu sefer kesin donmuştu. Duşumu aldım, dişimi fırçaladım. Gergindim, midem bulanıyordu. Kahvaltı yapacak halde değildim. Yine yolumu uzatıp çukura bakmaya gittim. Birde ne göreyim. İki adam tam çukurun orada bir şeyler yapıyorlar. Yaklaşıp ne yaptıklarını sordum. “abla biz belediyeden geliyoruz. Dün gece birkaç evde kanalizasyon sorunu olmuş. Şu demiri kaldırıp bakıcaz da burası niye çimento onu anlamaya çalışıyoruz demesinler mi? Dediler. O gün yine tüm gün o çukuru düşündüm. Çukur kapanmalıydı. Madem çamur, çimento olmadı. Tahta deneyeyim dedim. Gece yeniden çukurun yanına gittim. Bu sefer elimde metreyle tabii. Güzelce enini çapını ölçtüm. Sabah mobilya toptancılarının olduğu semte gittim. Çukurun enini boyunu verdim. İstediğim sadece düz, sağlam bir tahtaydı. Marangozcular, tahtayı sehpa anladılar galiba. Ceviz mi olsun, yok kızılcık mı bu ara meşe çok satıyormuş. Neyse en sağlamı olsun deyince ceviz önerdiler. Marangoz işini bitirene kadar başında bekledim. İstediğim gibi olunca alıp çıktım. Ayak takmak istediler, istemedim. Memlekette herkes bir âlem. Geceyi beklemeye gerek yoktu. Tam çukurun önüne gelince dörtlüleri yaktım. Arabadan aşağı indim. Tahtayı kapatıp çukurla sonsuza dek vedalaşacaktım. Tahtayı kapattım. Arabayla bilerek üzerinden geçtim. Sonra arabayı birkaç adım ileri park edip yeniden çukurun başına döndüm birde ne göreyim. Çok sağlam dedikleri ceviz iki parça! En iyisi asfalt dedim. İnternetten yol çalışması olan semtleri araştırdım.  Başka bir semtteki yol çalışması duyurusunu gördüm, gidip biraz asfalt istesem belki verirler dedim. Bi koşu eve gittim. Tüm mutfağı aradım, taradım. Büyük bir tencere bulamadım. Bir tane demir döküm vardı. Onu da annem içine asfaltı dolduracağımı duyunca vermedi.

Baktım ki bu şekilde olmuyor. Dilekçe yazayım. Gelin siz kapatın istedim. Dilekçeyi ben size gönderdim, Ptt bana geri gönderdi. Çukur dairesi başkanlığına kim bakıyorsa pek bu işlerle ilgilenmiyor gibi hissediyorum. Twitterdan yazdım. Kimse oralı olmadı. Facebooktan başkanın resminin altına yorum olarak yazdım. Engellemişler beni. En sonunda instagramdan çukuru paylaşıp taglere belediye başkanını ekledim. Anlamsızca belediye tarafından mahkemeye verildim. Artık lütfen bu mektubumu dikkate alıp, şu çukuru kapatın. İçimdeki seste sussun! Ben o çukuru geçmeyi bir türlü başaramıyorum!



Nimet Pilavcı 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder