12 Haziran 2021 Cumartesi

“ANNEM JAPONCA KONUŞUYOR”

 

“ANNEM JAPONCA KONUŞUYOR”

Neden her şeyi youtubeda paylaştın? bu cümle tüm vloguma karşı beslediğim tüm duyguların bir anda küçülüp yok olmasına sebep oldu. Birkaç saniyeden fazla donup kaldığımın farkındaydım. O, karşımda kaşları ters yay gibi gerilmiş halde gözlerinde derin bir öfke ve çaresizlikle bana bakıyordu. Bir ara gözüm karşı tarafta duran aynaya kaydı. Şaşkın ve salakça donakalmıştım. Beynim savunmaya geç diye emir verirken, diğer taraftan birkaç söz edecek vakti geçtin, bu tartışmada haksız taraf sensin dedi. Bir taraftan annemi tüm âleme rezil mi ettim diye düşünürken diğer taraftan uzun zamandır hayalini kurduğum vlogum gerçek olmuştu. Tek sorun konu “Annemdi” diye düşündüm.  Ablam, sorumsuz davranışlarım hakkında söylenmeye devam ediyordu. Beynim bir kez daha telkinde bulundu. Mantıklı bir iki cümle kurmaya karar verdim. “Annem, Japon olup Japonya’ya gitti. Sen bana taktın.”  dedim.

Olaydan birkaç ay önce

Sabah herkes yine bir koşuşturmacayla evden çıkmıştı. Ben yine işe geç kalmıştım. Uyusam mı yoksa kalkıp monoton hayatımdan dünkünün aynısı bir gün daha yaşasam mı kararsız kalmıştım ama tabii ki uyandım.              

Sabahın o saatlerinde annemin izlediği sabah programında genelde İzmir Marşı çalar ve halkın bozulmuş yoğurda benzeyen milliyetçilik duygularından peynir çıkar mı minvalinde denemeler devam ederdi. Fakat o gün çok garip bir şekilde annem bir Japon kanalında “Oşiyamioyo” denilen bir yiyeceğin tarifini özenle tarif defterine yazıyordu. Şaşkındım, işe geç kalmış, pijamamı bile çıkarmamıştım.

“Anne, neyi not alıyorsun?” dedim. Annem garip garip yüzüme baktı. Eğilip deftere baktığımda ne olduğunu anlamadığım garip çizgiler vardı. Gözlerim kocaman açılmış, yüzümde yarı şaşkın yarı gülen bir ifadeyle, “Ohaaaa, Japonca mı biliyor musun?” dedim. Annem “oha” kelimesine inanılmaz kızar, genelde terliğini çıkarıp fırlatır ve mesafe ne kadar uzak olursa olsun vururdu. Hatta bir keresinde bana isabet etmeyen terlik kapının üzerinde asılı panoya gelmişti ve ben vuramadın işte diye sevinçle geri döndüğüm anda pano kafama inmişti. Annem bana garip garip bakmaya devam ettikten sonra konuşmaya başladı. Galiba yine “ohaaa” kelimesine kızıyordu. Fakat benim hiç anlamadığım bir dilde. Şaşkınlığım gittikçe artıyordu. “Anne, beni anlıyor musun?” diye yüksek sesle konuşmaya başladım. Beni anlıyordu, başını evet anlamında sallarken ağzından başka bir dilde “evet” çıkıyordu. Telefondaki aile whatsapp grubundan “Annem çok garip davranıyor “yazdım. Babam,  hemen cevap yazdı. “Evdeki en garip şey sensin, saç kurutma makinasını prizde unutma!” Ablam “dersteyim, sonra” Abim tabii ki baktı ama hiçbir şey yazmadı. Olayın ciddiyetini anlatabilmek için annemi videoya çekmeye karar verdim. Annem Japon kanalındaki bir şarkıya eşlik ediyordu. Annemi, televizyonu hatta elinde not aldığı yemek tarifi defterini hepsini videoya çektim. Bu herkesin apar topar eve gelmesini sağladı. Hatta izin almak için aynı videoyu patronuma gönderdim. Adam bana 1 hafta izin verdi.

Annemi hastaneye götürdük, kafa tomografisi çekildi. Sonra tüm kafasına bir jel sürüp bir ton kabloyu kafasına taktılar ve beyninin tamamını bilgisayardan incelediler. Ancak hiçbir sonuca ulaşamadılar. En son psikiyatra götürdük. Japonca bilen bir psikiyatr bulamadığımızdan, annemin niye böyle yeni bir lisana ihtiyaç duyduğunu tabii ki anlayamadık. Evde herkes yavaş yavaş annemin durumuna alışmaya başladı. Hatta babam, annemi anlayabilmek için telefonuna dil çeviren bir uygulama bile yükledi. Çevredeki insanlar annemin arkadaşları, komşular, akrabalar herkes garip şeyler söylese de annemdi işte.  Belki bir sabah yeniden eskisi gibi Türkçe konuşmaya başlardı. Abim, annemin dil problemi için bir çözüm bulmuştu aslında. Ona yeniden Türkçe öğretmek. Ancak kadın, Türkçe anlıyor fakat Japonca cevap verebiliyordu. Bu da çözümü sonsuz sorun döngüsünde yitirmemize sebep olmuştu.

Annem artık bize Japon kanalında öğrendiği yemeklerden yapıyor, burada yetişmeyecek çiçek tohumlarıyla uğraşıyor ve hatta sürekli yabancı sitelerden alış veriş yapıyor, gelen kargolara sanki Japonya’dan ahbapları gelmiş gibi seviniyordu. Son günlerde telefonda birileriyle mesajlaşıyordu ancak telefonun dilini Japoncaya çevirdiğinden hiçbir şey anlamıyorduk. Babam, arada konuştuğu kişilerin profil fotoğraflarına bakıyor. 40 – 50 yaşlarında Japon kadın diye rahatlıyordu. Nedense kimse annemin bu kadınları nerden tanıdığını merak etmiyordu. Annem adeta kabuk değiştirir gibi dil değiştirmişti. Yavaş yavaş dış görünüşü de değişiyordu. Saçını garip çubuklarla tutturuyor, eskisi gibi Karadeniz çayı ne yapıyor ne de içiyordu. Aldığı porselen demlikte acı bir şey yapıyor. Fincan gibi küçük bardaklara koyuyor onu içiyordu. Oldukça acı bir tadı olan çayı zevkle içişi beni hayrete düşürüyordu. Yemek olarak pirinç ve değişik otlarla sarıp sarmaladığı balıkların üzerine döktüğü acı soslar artık evde Türk mutfağı kültürüne son nefesini verdirtmişti. Ablam kederle annemin çiğ balıklarını kızartıyor, bu arada annemde kendi dilinde buna karşı çıkıyordu. Ne zaman annemin Japon’a dönüşmesine alıştığımızı düşünmeye başlasam, daha garip bir şeyler yapıp hepimizi şaşırtıyordu.

Bir gece aniden kapının zili çalmaya başladı. Annem koşarak kapıyı açtı. Biz şaşkınlıkla annemin arkasında olanları izliyorduk. İki tane Japon kadın bir tane Japon amca üç tane büyük valizle karşımızdaydı. Annem kadınlara hasretle sarıldı. Ardından adamla sarıldılar. Birbirlerine belli ki hasret dolu cümleler kuruyorlar, gözleri sevinçten ağlamaklı halde konuşuyorlardı. Nihayet annem bize döndü ve kendi dilinde bizi onlarla tanıştırdı. En son babam onlarla tanıştı, ancak onu hiç bu kadar kızgın görmemiştim. Ertesi günler annem misafirlerini özenle ağırlıyor, garip yemekler yapıyorlar, Japon adetlerine uygun evdeki mobilyaların yerini değiştiriyorlar; hatta sabah güneşin doğuşunu balkonda selamlıyorlardı. Bizde evimizi sanki yabancı kafilesine teslim etmiş gibi kalakalmıştık. Ablama ve abime artık bir şeyler yapalım bu ne zamana kadar böyle devam edecek diyordum ama abim fikirlerime karşı çıkıyordu. Ablam ise duruma daha sakin bakıyor ve her şeyin düzeleceğini düşünüyordu.

Ben de kendi yöntemlerimle annemin durumuna el atmaya karar verdim, geç bile kalmıştım. “Annem Japon oldu.” adında bir youtube kanalı açtım ve annemin başından geçen tüm hikâyeyi internet âleminde paylaşmaya başladım. İlk haftalar pek fark edilmeyen kanalımın abone sayısı her geçen gün artmaya başladı. Tüm sosyal medya benim annemi konuşuyordu. Japon arkadaşlarından birisi kanalımdaki videoları anneme gösterdi ve annem ilk defa “Türk annesi” gibi tepki verdi. Terliğini kafama fırlattı.  Annemin videoları 20 milyondan aşağı izlenmediği gibi artık telefonlarım susmuyor, tartışma programlarında tüm tekerleri patlaya, uçurumdan aşağı giden Türkiye değil de annem konuşuluyordu. Uzmanlar kendilerine göre birçok yorumda bulunuyor, herkes ortaya başka bir şey atıyordu. Tüm bunlar yaşanırken babam beni de evlatlıktan reddedip, evi terk etmişti. Abim kanalımı kapatmam için baskı yapsa da videolar artık her yerdeydi.  Annemin durumu Japon devletinin ilgisini çekmiş ve annemi ülkelerine davet etmişlerdi. Bir türlü tanıyamadığımız Japon akrabalarıyla birlikte Annem, Japonya yollarına düşmüştü. Abimde onu yalnız bırakmamak için onunla beraber uçak korkusuna aldırmadan Japonya’ya gitmeye karar vermişti. Ablam ve ben havaalanına kadar onları yolcu etmiştik. Ben tabii ki annemin her anını videoya çekmeye devam etmiştim. Eve geldiğimizde ben yeni videoları yetiştirme derdindeyken, ablamda evi toplarken bir an göz göze geldik ve bana bağırmaya başladı. Aramızda geçen tartışmadan sonra ablam birkaç eşyasını alıp, evden ayrıldı. Koca evde yapayalnız kaldığım yetmez gibi artık kanalıma ne çekip koyacaktım onu da bilmiyordum. Bende bir bilet alıp Japonya’ya gitmeye karar verdim. Zaten annemin orada neler yapacağını da acayip merak ediyordum. Ailemi düşündüm, bir gün çok zengin olup gönüllerini alırım diyerek Japonya yollarına düştüm.  Hayat artık bana macera ve heyecan dolu gelmeye başlamıştı.

                                                                                                                                                                  Nimet Pilavcı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder