Bir Delinin İç Sesi
Sevgili belediye bu mektubu kaleme alma sebebim; yazdığım
dilekçelerin bir türlü size ulaşamaması. Ben bürokrasi işlerinde iyi değilim,
eyvallahta sizde pek beni duymaya meraklı değilsiniz. Aslında ben sizi bir
mekâna gittiğimde önce buyur eden sonra da göz göze gelmemek için bin dereden
su getiren garsonlara benzetiyorum. Sizde muhakkak onlardan birkaç tanesiyle
karşılaşmış olmalısınız. Her neyse konumuz bu değil. Konumuz mahalle
sakinlerinin bile farkında olmadığı ve benim birkaç kez çamur, beton ve tahta
ile kapatmaya çalıştığım küçük bir çukur. Aslında asfaltı da denemek istedim
ama maalesef asfaltı kaynatmak için feda edecek bir tencere bulamadım. Çukur
tam olarak üst geçitten indikten sonra sağ tarafa ayrılan yolun üzerinde.
Camiinin tam önünde. Arabayla ne zaman o yoldan geçsem içimde o ses
yankılanıyor. Yol dar üstelik orada arabayı biraz sola kaydırıp çukuru
ortalamakta kolay değil. Çukuru kapatmaya çalışmadan önce birkaç kez sürüş
teknikleri dersi bile aldım. Tek istediğim o kocaman çukuru ortalayarak
geçmekti. Hatta sürüş eğitmenimle defalarca çukurun üzerinden çukura girmeden
geçmeyi başardım ama onsuzken başaramadım. Bende bir gece yarısı herkes uyurken
bizim binanın bahçesine indim. Elimde kazma kürek gören komşular daha sonra
anneme şikâyette bulunmuş. Senin kız iyice kafayı yedi demişler. Annemde
ilaçlarını almıyor musun? diye günlerce beni sorguladı. Hayır, çukurla ne
alakası varsa ilaçların. Hem hangi ilaçlardan bahsediyorlar tam olarak
anlayamadım da. Bahçeye elimde kazma
kürek ve birde alt komşunun balkondan aşırdığım çamaşır kovasıyla indim. Geçen
yaz parlak sarı renginden dolayı indirime giren yağmurluğum üzerimdeydi.
Kapüşonunu başıma geçirdim ki kimse beni fark etmesin. Kazmayı toprağın bağrına
salladım birkaç kez. Kazma sert bir şeye denk geldi. Taştır dedim. Sallamaya
devam ettim. Ancak kazmanın sesi taşa değer gibi değildi. El fenerini açmak
zorunda kaldım. Feneri açtım, nasıl bir taşsın sen dedim ki meğer taş değilmiş,
apartmanın yöneticisi gençlik hatırlarını bir sandıkta bahçeye gömmüş. Sabah
özür dileyip eşine teslim ettim. Bu arada birkaç fotoğrafa da bakmış bulundum.
Bizim yöneticinin eşi eskiden ne esmermiş. Göz rengi bebekken değişir sanıyordum
ama belli bi yaştan sonra değişenini de gördüm. Yöneticinin evinde benden sonra
bir gürültü koptu, onun sebebini hala anlayamadım. Neyse toprağı çamur kıvamına getirdim. Gittim
çukura iyice yedire yedire sürdüm ve kapattım. Eve döndüm, o gece ilk defa
rahatça uykuya daldım. Anladım ki benim uykusuzluğum nedeni de o geri zekâlı
çukur! Sabah uyandım, duşumu aldım. Dişlerimi fırçaladım. Neşeliyim diye
iştahımda geldi. Kahvaltı bile yaptım. Arabama bindim, çukuru görmek için
yolumu değiştirdim. Normalde iş dönüşü o yolu kullanıyorum. Neyse birde ne
göreyim. Dün gece benden sonra yağan yağmur çamuru almış götürmüş. Çukur
bomboş. Şaşkınlık içinde büyük bir gürültüyle çukura düştüm. Evet, sevgili
belediye ben o gün o çukura yine düştüm. Büyük bir kapana kısılmış gibi bile
göre… Şaşkınlık içinde. Daha sert bir çözüm bulmayı kafaya koymuştum. İş
yerinde tüm gün o çukurdan nasıl kurtulurum diye düşündüm, düşündüm, düşündüm.
İşyerinde bizim çaycı Hasan abi var. Fikir ona ait. Saatlerce hareketsiz halde
aynı noktaya bakmam dikkatini çekmiş. Oysa ben hareketsiz değilim, sadece
düşündüğümü hayalimde uyguluyorum o kadar. Dedi ki çimento denedin mi? Ne kadar
parlak bir fikir dedim. Hasan abiyi tam alnının ortasından öptüm. Çantamı
aldım, çimento aramak için yola koyuldum. En sağlam çimentoyu nerden bulurum
diye siri’ye sordum. Eskişehir için yola çıkılıyor dedi. Birkaç saatlik yol
geceye çok var dedim. Yola koyuldum. Birkaç sapağı kaçırdığım için Sakarya’da
önüme çıkan ilk inşaata girdim. El ayak çekilmiş havada kararmıştı. Çimentonun
sıvısını bulamadım. Bir çuval aldım, harcı yakında bir yerde internetten bakıp
yaparım dedim. Çuvalı attım arabaya saatler sürdü çukura yeniden ulaşmam.
Havaya baktım, güneş yok ama ay yerindeydi. Camiinin tuvaletine indim. Tuvalet
girişindeki dubaları alıp yolu kapattım. Paspas kovasına netten okuduğum tarife
göre toz çimentoyu döktüm. Harcı paspas yardımıyla karıştırdım ve çukurun
yanına götürdüm. Çukurla vedalaştım. Onu artık kafamdan atacağım için çok mutlu
olduğumu bile söyledim ona. Çukur bana yine pis pis güldü. Benden ne istediğini
anlamıyorum. Neyse ki üzerine bir kova çimentoyu boşaltınca yüzü ortadan
kayboldu da bende rahat bi nefes aldım. Gece sessizce eve girdim. Herkes
uyumuştu. Ayakkabılarım öylece çimentoydu. Çukurun o aptal suratı kaybolsun
diye ayağımla iyice basıp çimentoyu yüzüne yedirmiştim. Onları bir poşete koyup
sakladım. Çukurdan bana hatıra olsun istedim galiba… Ertesi gün o kadar mutlu
uyandım ki. Çukur artık yoktu. Yatağımdan fırladım, perdeyi açtım. Yerler
kupkuruydu. Yağmur da yoktu. Çukur bu sefer kesin donmuştu. Duşumu aldım,
dişimi fırçaladım. Gergindim, midem bulanıyordu. Kahvaltı yapacak halde
değildim. Yine yolumu uzatıp çukura bakmaya gittim. Birde ne göreyim. İki adam
tam çukurun orada bir şeyler yapıyorlar. Yaklaşıp ne yaptıklarını sordum. “abla
biz belediyeden geliyoruz. Dün gece birkaç evde kanalizasyon sorunu olmuş. Şu
demiri kaldırıp bakıcaz da burası niye çimento onu anlamaya çalışıyoruz
demesinler mi? Dediler. O gün yine tüm gün o çukuru düşündüm. Çukur
kapanmalıydı. Madem çamur, çimento olmadı. Tahta deneyeyim dedim. Gece yeniden
çukurun yanına gittim. Bu sefer elimde metreyle tabii. Güzelce enini çapını
ölçtüm. Sabah mobilya toptancılarının olduğu semte gittim. Çukurun enini boyunu
verdim. İstediğim sadece düz, sağlam bir tahtaydı. Marangozcular, tahtayı sehpa
anladılar galiba. Ceviz mi olsun, yok kızılcık mı bu ara meşe çok satıyormuş.
Neyse en sağlamı olsun deyince ceviz önerdiler. Marangoz işini bitirene kadar
başında bekledim. İstediğim gibi olunca alıp çıktım. Ayak takmak istediler,
istemedim. Memlekette herkes bir âlem. Geceyi beklemeye gerek yoktu. Tam
çukurun önüne gelince dörtlüleri yaktım. Arabadan aşağı indim. Tahtayı kapatıp
çukurla sonsuza dek vedalaşacaktım. Tahtayı kapattım. Arabayla bilerek
üzerinden geçtim. Sonra arabayı birkaç adım ileri park edip yeniden çukurun
başına döndüm birde ne göreyim. Çok sağlam dedikleri ceviz iki parça! En iyisi
asfalt dedim. İnternetten yol çalışması olan semtleri araştırdım. Başka bir semtteki yol çalışması duyurusunu
gördüm, gidip biraz asfalt istesem belki verirler dedim. Bi koşu eve gittim.
Tüm mutfağı aradım, taradım. Büyük bir tencere bulamadım. Bir tane demir döküm
vardı. Onu da annem içine asfaltı dolduracağımı duyunca vermedi.
Baktım ki bu şekilde olmuyor. Dilekçe yazayım. Gelin siz
kapatın istedim. Dilekçeyi ben size gönderdim, Ptt bana geri gönderdi. Çukur
dairesi başkanlığına kim bakıyorsa pek bu işlerle ilgilenmiyor gibi
hissediyorum. Twitterdan yazdım. Kimse oralı olmadı. Facebooktan başkanın
resminin altına yorum olarak yazdım. Engellemişler beni. En sonunda
instagramdan çukuru paylaşıp taglere belediye başkanını ekledim. Anlamsızca
belediye tarafından mahkemeye verildim. Artık lütfen bu mektubumu dikkate alıp,
şu çukuru kapatın. İçimdeki seste sussun! Ben o çukuru geçmeyi bir türlü başaramıyorum!