Çok
heyecanlıydım. 25 senedir bugünü bekliyordum. Onlar bir bilincim olduğunun
farkında değiller, bildikleri tek şey özel olduğum. Uzaklara gitmek fikri
herkeste olduğu gibi bende de vardı ama beni özel yapan bu fikrin, ben henüz ben
dünyaya düşmeden önce ortaya çıkmasıydı. Yolculuk için hazırlanmaya başladığım
ilk zamanları hatırlıyorum da her şey ne kadar zor ve sabır istiyordu. Küçük
parçalara ayrılmam, analizler, başka maddelerle etkileşimler, istedikleri
maddeye dönüşebilmem için yapılan onlarca işlem. Artık parlak, altın sarısı,
çok ince aynadan bir bedene sahibim. Yeni bedenim çok estetik ama ben bazen
eski çirkin bedenimi özlüyorum. Her neyse beni bir yana bırakalım. Dünyanın birçok yerinden bilim insanı sadece benden
kocaman bir göz yapmak için çalışıyordu. Bu çok zor bir işti. Üstelik
beklentileri de epey büyüktü. Onlar için sürekli fotoğraflar çekmemi
istiyorlardı. Yani fotoğraf derken anın değil tabii. Geçmişin fotoğrafını
çekmemi… İşte, 1,5 milyon kilometre uzağa da aslında bunun için geldim.
Dünyadakilere iyi haberler verip merak duygularını tatmin edebilmek için. Aslında
basit bir iş. Dünya zamanıyla çeyrek asır, geldiğim yerin zamanıyla ise sadece
birkaç saat önce buralardaydım zaten. Her şey bıraktığım gibi. Burası dünya
için, zamanın ötesinde. Karanlıkta milyonlarca gök taşı, yıldız, gezegen,
galaksinin yaratılıp kendi yaşam serüvenini tamamladığı bir yer. Geri dönüş yolculuğum
çok uzun sürmedi ama yine de dünya zamanıyla bir aydan biraz daha fazla
diyebiliriz. Beni rokete koyduklarında her ne kadar oraya geri dönmenin
heyecanıyla esrime halinde olsam da aklımda tek bir şey vardı. Saatler önce
uzayda savrulan üç göktaşı arkadaştık biz. Bir gün yine uzun süre seyir halinde
olacağımız uzay yolu üzerinde sabitlenmiş sayılacak kadar yavaş bir hızda
ilerlerken devasa bir göktaşı üçümüze birden çarptı. Onlar yer çekimi kuvvetli
olan bir gezegene düşerken ben savrula savrula dünyaya kadar geldim. Toprağa
düştüm. Tarla dedikleri, insanların kendi vücutlarına enerji sağladıkları yere.
Çiftçi Zeki beni buldu. Ona farklı geldim. Bir taştan çok daha ağırdım. Beni
önce yıkadı havluya sardı. Kuyumcuya götürdü. Kuyumcu beni uzun uzun inceledi.
“bu göktaşıdır, çok para eder.” dedi. Çiftçi Zeki “değişik bir şey olduğunu
biliyordum, eee ne yapmalı, kime alır ki bunu?” diye sorunca kuyumcunun
üniversiteye giden kızını aradılar. “elimizde bir taş vardır, göklerden
gelmiştir, ağırdır.” dedi kuyumcu. Kızı “baba emin misin? gerçekten göktaşıysa
Nasa satın alır. Mail atalım” dedi. Kuyumcu “eminim tabi 25 senedir altın,
değerli taşı alır satarız, o harçlıklar nerden geliyor sana?” dedi. Kız, derin
bir nefes aldı. “tamam o zaman Nasa’ya yazsınlar” dedi. Çiftçi Zeki “masa
nedir? Afet yardım masası gibi bir şey mi?” diye biraz kendi kendine biraz
kuyumcuya söylendi. Kuyumcu “hele kızım masaya sen yaz bir hele, bak bu abinin
çok borcu var sevaptır” dedi. Kız söylenerek telefonu kapattı. Ben günlerce
çiftçinin başucunda kaldım. Gün boyu da nereye giderse beni de torbasında
götürüyordu. Kahvehanede batak oynamayı, tarlada ekin sürmeyi, ineklere ve
tavuklara sabahın erken saatinde yem atmayı, köpeği akşamları serbest bırakmayı
ve daha bir sürü şey öğrendim. Yeni gezegenlerin oluşumunu izleyip, evrendeki
patlamalara tanıklık edip kara deliklerden kaçarken birden bire kendimi çok
garip bir yaşam biçimini izlerken buldum. Günlerim artık hep böyle geçecek
zannederken Nasa, çiftçi Zeki amcayı aradı. Zeki amca beni alıp daha gelişmiş
dedikleri bir yere götürdü. Buraya insanlar şehir diyorlardı. Beni tekrar
incelediler ve bir göktaşı olduğumu söylediler. Çiftçi Zeki benden ayrılırken
epeyce mutluydu. Benim 25 sene önceki geri dönüş yolculuğum böyle başladı.
Şimdi tekrar uzaydayım. Adım James Webb. İnsanlar öyle diyor. Sinbi gezegenine
doğru uzay yolundayım. Göktaşı arkadaşlarıma ‘yeni ben’ ile sürpriz yapacağım.
En çok neye şaşıracaklar merak ediyorum. Onları yeniden göreceğim için çok
heyecanlıyım. Belki dünyadakilerle işim bitince bende Sinbi’ye yerleşirim.
Şimdilik benden bu kadar, hoşça kalın.
Nimet Pilavcı