YUNUSUN VAROLUŞ
SANCISI
Okyanusun dibinde olanlar çok canını sıkmıştı. Basıp gitme
isteği yine bütün benliğini kaplamıştı. Ancak nereye gidecekti, ne yapacaktı,
içindeki mutsuzluk kaçınılmazdı. Kalbinde büyüyen karamsarlık okyanustaki dev
dalgalar gibi yükselmiş şu yeryüzündeki korkunç her yanı parlak, rezidans
dedikleri dev yaratıklar boyuna erişmişti. Hem okyanus onun için güvenliydi.
Gezegenin en sakin yeriydi belki de. Araştırmacı balinalara göre gezegeninde
ömrü uzun değildi, öyleyse bile bu onu ilgilendirmezdi. Derin düşüncelere
dalmış yüzerken sigarasını içebilmek için suyun yüzeyine doğru yüzmeye başladı.
Hızlı bir hareketle suyun yüzeyine ulaştı. Gagasında tuttuğu sigarasının uzun
bir süre kurumasını bekledi, bin bir uğraşıyla yaktı. Gözlerini kapattı, bir
nefes çekti sigaradan. Sürekli konuşup duran iç sesini artık duymak
istemiyordu. Bu sırada bir tiz bir cırıltıyla yerinden sıçradı. “Üfff, şu
sigaranı söndürür müsün? Kokusu iğrenç!” Yunus balığı gözlerini açtı ve sesin
sahibine merakla baktı. Kendini gökyüzünün sahibi hatta olduğu tüm alanın
sahibi zanneden bir martıdan başkası değildi. Suyun dibine dalmak
istedi ama sigarasını yeni yakmıştı. Sigara bulmak zor işti. Suyun dibine dalacak
bir izmarit bulacak sonra onu gagasıyla suyun yüzüne çıkaracak güneşte
saatlerce kurusun diye bekleyecek kuruyunca bu seferde yanması için uğraşacak
yakacak sonra bir nefeste ciğerlerine çekecekti. Bu sefer ki tam bitmemiş bir
izmaritti. Biri bunu düşürmüş olmalı diye düşündü. Okyanusta hayat zordu.
Ağzında sigarası suyun yüzünde birkaç yüzgeç öteye kadar gitti. Yanından neşeli
bir yunus topluluğu geçti. Sigarasından bir nefes daha çekti ve dünyadaki bazı
canlıların nasıl bu kadar umarsızca mutlu olmayı başarabildiğine şaşırıp kaldı.
Öyle ki ona doğru yaklaşıp tepesine atılan ağı bile fark edemedi. Fark
ettiğindeyse gökten başının üzerine bir ağın düştüğüydü. Balıkçılardan biri
yakaladık, çekin diye bağırıyordu. Işıklarını yakmayı bir türlü beceremediği
dünyasına üzülürken şimdi de özgürlüğünü kaybetmişti. Bir balıkçı teknesinde
ağa dolanmış halde çırpınıyordu. Kimsenin umurunda değildi. Yunuslar çoktan
uzaklaşmıştı. Martılardan da kime hayır gelirdi ki? Ağdan kurtulmanın bir
yolunu bulmalıydı. Ağın içinde cebelleşirken bir ses duydu. “şşşh çok uğraşan
gördük ama hiçbiri balık çorbası olmaktan kurtulamadı.” Yunus balığı
sinirlenmişti “git başımdan manyak!” martı az önce gagasıyla tırnaklarının
arasını temizlemeye koyulmuştu. “bence bu kadar asabi olma” yunus balığı ağın
içinde kıvranırken martının rahat tavırlarına iyice sinir olmuştu. “ seni
kontrol delisi leş yiyen! Defolup git artık” diyerek çırpınmaya devam etti.
Martı bir anda uçup gitti. Yunus balığı martıdan geriye kalan esintide ardından
bakakaldı. İçinde küçücük bir beklentinin oluştuğunu fark etti. Kendine kızdı
sonra da kendini haklı göstermek için " ne de olsa insan âleminin elinden
simit yiyor, belki beni de kurtaracak bir şey söyler" diye beklemem çok
masumca. Ağların arasından kuyruğunu kurtarmaya çalışırken bir insanın ona
doğru yaklaştığını fark etti. İnsan üzerine eğilip yüzgecine dokundu, sonra
elini gagasına uzatıp ağız ve göz çevresini inceledi. "iyi iyi
sağlam" yunus balığı "bana dokunamazsın, bıraak" diye
çırpınırken "sağlıklı" olmasının sevindirici yanına bir anlam
veremedi. Teknenin motoru çalıştı ve yattığı yerden sadece gökyüzünde hızla
akan bulutları görerek yaklaşık bir saat yol aldılar. Yunus balığı ölümü
düşünüyordu şimdi. Tek korkusu onu işkence ile öldürmeleriydi. Ya canlı canlı
yüzgecini keserlerse ya da kafasına sopayla ölene kadar vururlarsa veya canlı
canlı derisini yüzmeye çalışırlar mıydı? Hemen zihnini yokladı. Tüm bu
korkularının güvenilir kaynağı kimdi? Çocukluğunda annesinin öğütleri geldi
aklına. Neyse tüm bunlar çocuk korkutma saçmalıkları deyip derin bir nefes
aldı. Nihayetinde bir gün ölecekti. O da bugündü. Sahile geldiklerinde zarar
vermeden taşıyacak korunaklı bir aracın özellikle onun için geldiğini
duyunca saçma bir şekilde kendini önemli hissetti. Tekneden araca taşınırken en
artist haliyle durdu. Etraftan gelen "gayet güzel bir yunus"
sözleriyle biraz daha şımardı. Daha sonra birkaç el onu karanlık suyun içine
bırakıp kapağı bırakınca bağırmaya başladı. "heeey benim karanlık fobim
var" bir anda yine panik havası tüm bedenini kapladı ve beyni son bir
saatte olanlardan hazırladığı filmi aklına bırakıverdi. Öylece boşlukta
hissediyordu kendini, yapacak bir şey var mıydı? Ya da yapsa işe yarar mıydı? Bildiği
basıp gitmek istediği okyanustan kilometrelerce uzaklaştığıydı. Öleceğini
düşünmek kalp çarpıntısından başka işe yaramıyordu. Aptal martı diye söylendi. Sigaranın
niye zararlı bir alışkanlık olduğunu anlıyorum, yaşamak için bir şansım daha
olsa diye içinden geçirirken araç durdu. Kapak açıldı ve ışık suyu aydınlattı.
Ona yaklaşan insan "gel buraya güzel yunus" diyip onu yakaladı ve
genişliği 41 metre yüksekliği 17 metre olan bir akvaryumun içine bırakıverdi.
Yunus şaşkındı. Birçok türden balık etrafına toplandı. İçlerinden gözlüklü,
seyrek bıyıklı, yüzgeci beneklerle kaplı yüzünde sevimli, salak bir ifade olan
kedi balığı "akvaryuma hoş geldin" dedi. Yunus balığı şaşkındı.
"akvaryum demek haaa!, deniz, göl hatta nehri bile duydum ama akvaryumu
duymadım" arkadan gelen muuckk sesiyle tüm balıklar irkildi. Birkaç
tanesi homurdanarak çöpçü balığına söylendi. "heey vazgeç artık şu cam
duvarları yalamaktan" Çöpçü balığı üzgündü, kaşları düşük, gözleri kısık
ve düşünceli bir ifadeyle "napiim dudaklarımı cama yapıştırıp gözlerimi
kapatınca onun geri gelip beni camdan öpeceğini düşünüyorum." diğer
balıklar çöpçü balığın melankolik halinden bıkmıştı, birden ortamı saran hüzün
herkesin dağılmasına sebep oldu. Yunus balığı "heey akvaryum okyanustan
büyük mü küçük mü? onu soracaktım" bu son cümleyle komik bir kahkaha sesi
duydu. Ahtapot konuşurken sanki sevimli müzikler çalan bir orkestra ona eşlik
ediyordu. "hiaahahihaa buranın okyanustan büyük olduğunu düşünen tek...
teeeek" yunus balığı " tek ne?" ahtapot "tek şey, şey
sensin" Yunus balığı ahtapotun ona şey diye seslenmesine bozuldu. "benim
bi adım var" ahtapot "bunu tanışırken söylemeliydin, o yüzden artık
senin adın şey" yunus balığı " hayır benim adım Gaerri" küçük
ahtapot sanki restoranda sipariş ettiği yemeği sevmemiş gibi bir ifadeyle
"hım sevmedim senin adın bundan sonra şey" dedi ve tüm akvaryuma
duyuracak gür sesle "bu iri kıyımın adı şey" diye bağırdı. Herkes bir
an akvaryumun içinde amaçsızca gezmeyi, yemek yemeyi, uyumayı bırakarak birkaç
saniye dona kaldı. Kedi balığı birden bağırmaya başladı. " o geldi,
yıllardır beklediğimiz, o" bu sözlerin üzerine tüm balıklar akvaryumun
için yunus balığının etrafında toplandılar. Sakin vatoz "ben
anlamıştım" dedi diğer bir grup küçük sim balıkları koro şeklinde
"bizde hissettik" ahtapot "akşam herkes gidip, ışıklar kapanınca
bunu kutlamalıyız" yunus balığı şaşkın "kimden bahsediyorsunuz ben
kurtarıcı değilim" ahtapot yavaşça yunus balığına yaklaştı "şşt sakin
ol, kurtarıcı bilmez kurtarıcı olduğunu" yunus balığı "hepsi senin
yüzünden" ahtapot, yunus balığına iyice yaklaştı ve fısıldayarak "birinin
bizi kurtarması lazım" ve daha sonra diğer balıklara seslendi. "şey
uzun yoldan geldiği için yorgun, akşama kadar biraz dinlenmek istiyor" tüm
balıklar yavaşça yunus balığının etrafından dağıldı. Ahtapot, Yunusa "beni
takip et" dedi. Yunus balığı etrafı izleyerek ahtapotu takibe koyuldu.
Akvaryumun içinde insanların onları göremeyeceği bir alana geldiler. Balıkların
ilgilenmeyeceği ağaca benzeyen yosun kaplı büyük bir taşın dibine iyice sokulan
ahtapot “burada bizi kimse göremez” dedi. Yunus balığı “insanlarında bizi gibi
çıplak olduklarını sanıyordum” ahtapot “haa yok onlar şanslılar sürekli değişen
yüzgeçleri var.” Dedi. Yunus balığı”aslında yüzgece benzemiyor, çaputumsu bir
şey” dedi. Ahtapot şaşkın şaşkın yunus balığına baktı ve “anlamıştım sen bizim
kurtarıcımızsın, şu göklerden beklenen sensin işte.” Dedi. Yunus balığı “şeyy
aslında ben kendinden bile bıkmış bir zavallıyım.” Ahtapot “hayır, sen bizim
yüce kurtarıcımızsın.” Senin adın artık Yüce Kurtarıcı. Akşam bizi bu cam kaplı
dört duvardan nasıl çıkaracağını anlatsan iyi olur. Yoksa tüm balıklar teker
teker intihar edecekler. Yunus Balığı panikledi. “anlamıyorsun galiba ben
okyanusta yaşıyordum, beni zorla yakalayıp buraya getirdiler.” Ahtapot derin
bir iç çekti. “okyanus nasıl? Eskisi gibi güzel mi?” Yunus Balığı “yok ya çok
sıkıcı iyi bozdular. Suyun dibi bile ılık artık.” Ahtapot, “iyi de suyun dibi
yok ki” Yunus balığı “aaa tabi siz belli bi noktaya kadar inebiliyorsunuz değil
mi?” Ahtapot, bozuk bir ifadeyle “her neyse sen bizi nasıl kurtaracaksın? İyice
düşünüp planladın mı? “Bu sırada yüzgecine ayna yapışmış mor ve mavi renkli
uzun kirpikli bir balık yanlarına yaklaştı. “Biraz burada saklanabilir miyim?”
ikisi de şaşkınlıkla “kimden?” diye sordu. Güzel balık “ışık ve sesten” diye
cevap verip taşın deliklerinden birine giriverdi. Ahtapot “her neyse akşam
planı açıkla Yüce Kurtarıcı, bizi yeniden okyanusa götür. Şimdi gidip insanları
etkilemek için birkaç böcek yemem gerekiyor.” Yunus balığı gittikçe uzaklaşan
sesin ardından şaşkınca bakakaldı. Okyanusta da bu kadar alanda yaşıyordu zaten
dönüp ne yapacak acaba diye içlendi. Belki orada bir köpek balığına yemek olmak
daha heyecan vericidir. Sonuçta burada kimsenin ahtapot yiyesi gelmiyor
olabilir. Güvenli alan dedi. Gövdesini kum sandığı şeye sürttü ve karnında bir
acı hissetti. “aaaohf her şeyin yapay olduğu okyanustan gerçek yapay dünyaya
geldim galiba” dedi. İnsanların aralarında bu cam duvarlar varken ne kadar
sevimli olduklarını düşündü. Üstelik sürekli değişiyorlar da sürekli aynı yüzlerle
bakışmıyorum.” Yunus balığı tüm bu olanları düşünerek uykuya daldı. Uzun bir
gün olmuştu. Üstelik akşam onu Peygamber ilan edeceklerdi, dinç olmalıydı.
Kimse yorgun bir peygambere biat etmek istemezdi, en azından ben istemem dedi
ve uykuya daldı. Rüyasında pembe bir yunus balığı onu takip etmesini
söylüyordu. Pembe yunusun peşinden neşeyle giderken onlara yaklaşan koyu siyah
bir hortum yunus balığını yeryüzüne fırlattı, yunus balığı karada nefes
alamıyorum, boğuluyorum derken ter içinde uyandı. Ortalık karanlıktı. Avm
kapanmış insanlar gitmişti. Kedi balığı, çöpçü balığı, ahtapot yunus balığının
etrafında toplanmıştı. Yunus balığı içinde bıkkın bir yalnızlık hissetti.
Onları tanımıyordu ve beklentileri çok yüksekti. Çöpçü balığı, kedi balığında
fısıltıyla “önce bir kutlama yapsaydık hemen işe koyulmasına gerek yoktu” Kedi balığı, “bir kurtarıcının kutlamayla işi
olmaz, baksana ne kadar büyük” Çöpçü “yanlış düşünüyorsun Minyav, duygularla
vücut kitle endeksinin bir bağı yoktur.” Minyav, “sen öyle zannet, duygusalken
daha çok yemek yenir, burada bizi yapay besliyorlar o yüzden yemek mutlu
etmiyor” ahtapot Pingi, vantuzlarını birbirine yapıştırıp çekerek çıkarttığı
sesle araya girdi. “Evet, Yüce Kurtarıcı huzurunda ilk oturumu açıyorum. Şimdi
hepiniz, mavi sonsuz okyanus adına yemin etmelisiniz. ”Yüce kurtarıcının
söylediği her şeyi sorgulamadan yapacağımıza, ona hep inanacağımıza mavi sonsuz
okyanus adına yemin ederiz.”
Yunus balığı araya
girdi. “Merhabalar ama ben de sizin gibi bir balığım, tamam türüm memeli
grubuna girebilir ama ne de olsa aynı suyun içinde yaşıyoruz. Benim kurtarıcı
olduğumu nerden çıkardınız?” bu sırada taşın içinden dışarı fırlayan Mavili
morlu balık lafa girdi. “çünkü sen insanların yüzgeçlerinin olmadığını çaput
diye bir şey giydiklerini bilen ilk balıksın.” Bu sırada bir uğultu çıktı ve
tüm balıklar bu duruma şaşırdı. “nasıl? Yüzgeçleri yok mu şimdi? Üzerlerindeki
şeyleri değiştirebiliyorlar mı? Minya “sabah olsa da iyice baksam, belki o da
geliyor hep ama başka renk olduğu için göremiyorum?” Pingi’nin vantuz sesi
herkesi susturdu. “Gördüğünüz gibi o yüce kurtarıcı, onun planını uygulayıp bu
cam duvarlı yerden kurtulacağız.” Yunus balığı bu delilerin arasında ne işim
var diyordu. Okyanusta en azından herkesten kaçabiliyordum, bunlardan kaçamam
da diye iyice dertlendi. Üstelik canı acayip sigara çekmişti. Tüm balıkları
susturarak söze girdi. “Sizi okyanusa geri götüreceğim, bunu psişik güçlerle
yapacağım, o yüzden beni asla sorgulamayacaksınız.” Pingi duyduklarından memnun
bir ifadeyle “asla, ne dersen o!” yunus balığı ilk defa kendini dikkate alan
bir topluluk bulmuş olmanın mutluluğuyla belki aradığım yer burasıydı diye
düşündü.
AKVARYUMDA 2. GÜN
Ertesi sabah balıklar her zamankinden daha neşeli güne
başlamışlardı. Sabah erken saatlerde akvaryuma yapışık âşık olduğu insanı
bekleyen çöpçü balığı bile daha çekilir geliyordu. Çöpçü balığı bir kara kızına
aşık olmuştu ve ona göre duyguları karşılıklıydı. Kız ona çok güzel bakmış,
onunla selfie çekilmiş ve aralarında cam olmasına aldırmadan yanağını
okşamıştı. O güzel deniz dalgasına benzeyen kumral saçları, gözleri okyanus kız
yine gelecekti, biliyordu. Diğer balıklar bu hikâyeyi yüzyedi kez dinlemişti
ama Yüce Kurtarıcı ilk defa dinliyordu. Ne kadar romantikti. Yunus balığı
içinden varlıklar ve duyguları ayrılmaz birer parça diye sayıkladı. Çöpçü
balığı varlıkları algılayamadı hafızasında yer kalmamıştı. Sadece “ne?” demekle
yetindi. Yunus Balığı “boşver iyi ya da kötü hissedebilmek güzel şey” Çöpçü
balığı anlam veremediğini gösteren bir mimikle bakakaldı. Pingi kollarında
ilginç bir makinayla Yüce Kurtarıcı’nın yanına geldi. “önemli bir şey buldum,
işe yarar mı? Yüce Kurtarıcı ciddiyetini takınarak ilgiyle Pingi’nin kollarıyla
sıkı sıkı sardığı “şeye” baktı. “Bu bir iletişim aracı.” Çöpçü hayretle
“nereyle?” Pingi ilk defa Çöpçü balığın sorusunu beğenmişti. Yüce Kurtarıcı
“her yerle, elinde bundan olan herkesle” Pingi ve Çöpçü heyecanlandı “okyanusla
bile mi?” Yüce Kurtarıcı çok gizemli bir cevap verircesine fısıltıyla “evet
okyanusla bile” Pingi bunu bir işaret olarak yorumlarken Yüce Kurtarıcı bu
telefon denen aleti taşıma görevini Pingi’ye verdi. “ee çalarsa da panik
yapmadan sakince konuş, gelen mesajlar bizim geleceğimiz için çok önemli” Pingi
tüm ciddiyetiyle Yüce Kurtarıcının daima haberdar olacağını belirtti. Bu sırada
etrafı bir gurultu sesi sardı. Yüksek titreşimler yayan bu gurultu Yüce
Kurtarıcının midesinden geliyordu. İnsanlar sabah erkenden yemek alanına her
zamankinden çok daha fazla yemek bırakmıştı. Bu seferki yemek epeyce
lezzetliydi. Pingi “aaa demeyi unuttum. Yemek alanında enfes şeyler var gidip
bir bakın.” Çöpçü “ben aç değilim, onu bekleyeceğim” Pingi bıkkınlıkla “yine
mi?” Yüce Kurtarıcı çoktan yemek alanına doğru yola koyulmuştu bile. İçinden
umarım ahtapot soslu somon balığı vardır diyordu. Zihninde enfes ahtapot
yemekleri hayal ederken birden yanında elindeki telefona sımsıkı sarılmış ona
yetişmek için nefes bile almadan ciddi ciddi yüzen Pingi belirdi. Yunus balığı
önce düşüncelerinden utandı sonra bunun normal olduğunu düşündü çünkü o bir
etçildi ve doğası gereği bir ahtapotu yemek olarak hayal edebilirdi. Sonra da
bu okyanusa gitme işinden nasıl kurtulacağını düşünüp iyice acıktı. Çok
sinirlenirsem Pingi’yi yerim suçu da insanlara atarım, olur biter dedi.
Yemeklerini afiyetle yedikten sonra Pingi, Yüce kurtarıcıya, seni bize katılmak
isteyen bir aileyle tanıştırmak istiyorum dedi. Yüce Kurtarıcı “ailecek mi?
okyanusa gitmek istiyorlar. Bak sayı sınırlı olmalı, öyle herkesi götüremeyiz.
Pingi “merak etmeee bunlar çekirdek aile.” Yüce Kurtarıcı “saçmalama balık
aileleri en az 500 kişiden oluşur nerenin çekirdeği bu” Pingi “bunların bir
kısmını yanlışlıkla yemişler.” Yüce Kurtarıcı “nasıl olduğunu inan merak
etmiyorum, kaç kişiler?” Pingi “yedi” Yüce kurtacı ”anladık yemişler” Pingi
“hayır, yedi” Yüce Kurtarıcı “al işte!”
Balık ailesi akvaryumdaki diğer canlılar kadar ilginçti.
Baba balık “merhaba, ben 1741 türlerimiz tehlikede akvaryumda kalırsak sonumuz
gelecek oysa biz çok üstün ve evrim geçiren bir türdeniz ve bu yüzden bir an
önce okyanusa ulaşmamız gerek” Yüce Kurtarıcı “adın ilginçmiş doğrusu” 1741
“evet aslında bu sayı 10 basamaklı ama biz hep son dört basamağı kullanırız,
gizlilikten dolayı” Yunus balığı
hepsinin özenle seçilip buraya yerleştirildiğini düşündü ya da suya bir şey
katıyorlardı. Bu alıştıkları ve her gün kurtulmayı düşünerek sürdürdükleri
yaşama neşeyle yaklaşmaları tuhaftı. Belki de küçük canlılar oldukları için
normaldi. Bir yunus sürüsü olsa buraya sığmazdı. Yunuslar doyasıya yüzmek
yeryüzünü görmek neşeyle balık avlamak isterdi. Oysa bu küçük canlılar zavallılar,
ona Yüce Kurtarıcı diyorlardı. Oysa içlerinden bazılarını deli gibi yemek
istiyordu. Mesela şu balık ailesinin yavruları nasıl da taze parlak yüzgeçleri
vardı. Kim bilir ne lezzetliydiler? Akvaryumda olmasının sorumlulukları vardı.
Onları yemek yerine okyanusa götürmeye söz vermişti.
Günler böyle geçerken, yunus balığı okyanusu özlemeye
başlamıştı. Etrafında ondan mucize bekleyen canlılardan bazen kaçmaya çalışsa
da burası sınırlı alandı. Suyun içinde boğulduğunu hissediyordu. Bu boğulmak
hissi içten içe etrafındaki küçük canlılardan nefret etmesine sebep olmaya
başlamıştı. Yine bu dünyaya ait olmadığını düşünmeye başlamıştı. Kendini
okyanustan dışarı bir kara parçasına suya dönemeyecek kadar uzağa fırlatıp intihar
etseydi şu an bunları düşünmüyor olacaktı. Artık yapamazdı. Akvaryumdaydı.
İnsanlar ondan ölme özgürlüğünü bile almıştı. Tutsaktı. Bütün bu akvaryum hepsi
suçsuz tutsaklarla doluydu. Kurtulmak istemeleri de normaldi. Bu insanlığın
yaptığı haksızlıktı. Kendini tüm canlılardan üstün gören insan. Birkaç
dakikalığına mutlu olabilmek için onları buraya tıkmıştı. Pingi, Yüce
Kurtarıcının yanına geldi. “balık ailesi bir plan olup olmadığını soruyor” Yüce
kurtarıcı “plan bitmek üzere yarın akşam herkesi aynı yerde topla” Pingi’nin
kollarının arasında sımsıkı tuttuğu telefon ısrarla çalmaya başladı. Yunus
balığı şaşkınlıkla Pingi’nin kollarından biriyle telefonu açışını izledi.
Telefondaki ses uygun fiyatlı bir internet paketi kampanyası satmaya
çalışıyordu. Pingi sinirli bir ses tonuyla “günlerdir hayır istemiyorum
diyorum, neden anlamıyorsunuz şu an önemli bir toplantıdayım üstelik” Yunus
balığı bu küçük pembe canlının nasıl bu kadar sinirlenebildiğine şaşırdı.
Hışımla telefonu kapatan Pingi, “durmadan arıyorlar internet paketi, kredi
kartı derken oyunculuk ajansları da aramaya başladı.” Yüce Kurtarıcı “neden o
telefonu akvaryumun derinliklerine bırakmıyorsun?” Pingi “ nasıl? Ama ya
okyanustan ararlarsa” Yüce Kurtarıcı alaylı bir gülümsemeyle “Pingi balıklar telefon
kullanmaz!” Pingi “ nasıl? Ben de sanmıştım ki!” Yüce Kurtarıcı “ ben seni
denemiştim sadece”
Pingi şaşkın bezgin bir ifadeyle elindeki telefona baktı.
“çok anlam yüklemişim” Yüce Kurtarıcı bunu tam olarak neye söylediğini
önemsemeden devam etti. “balıklar frekansla iletişim kurar ve okyanusta yaşayan
yaşlı dev balina bana buradan nasıl çıkacağımızı bildirdi.” Pingi “yaşlı, dev
mi?” Yüce Kurtarıcı “evet, bu akvaryum büyüklüğünde, okyanusta attığı taklalar
yüzünden kaç gemi battı bir bilsen?” Pingi “işte bu yüzden hep dev olmak
istemişimdir, güçlü olduğunda yaptıklarından dolayı kimse seni sorgulayamaz.”
Yüce Kurtarıcı “evet, daha da kötüsü yanlışlarında bile bir mantık arar
dururlar.” Pingi “ onlar sessizce mantık ararken sen hem güçlenir hem
kötüleşirsin” Yüce Kurtarıcı “ biliyor musun Pingi okyanusta senin gibi bilge
ve iyi niyetli biriyle karşılaşmadım” Pingi duyduğu sözlerin özgüveniyle
kamburunu düzeltir. “teşekkürler, Yüce Kurtarıcı. Ben de senin gibi beni
anlayacak biriyle daha önce hiç karşılaşmadım. Bizim aile dikkat çekici
renklere sahip olduğundan hep kolay yemdi.” Yüce Kurtarıcı “açık konuşayım çok
ta lezzetlisiniz” Pingi korkuyla Yüce Kurtarıcıdan uzaklaşır. Yüce Kurtarıcı
“neyse akşam ışıklar kapanınca herkesi buraya çağır.”
AKVARYUMDA 3. GÜN
Sakin vatoz, çöpçü balığıyla birlikte insanları
eğlendirmektedir. Çöpçü balığı yine cama yapışmıştır. Vatoz da cama yapışan
çöpçü balığına kuyruğuyla bıyık yapar. Akvaryumun önündeki insanlar onların
fotoğrafını ve videosunu çekmektedir. Bu arada çöpçü balığının dikkatini
dağıtan bir şey olur. Kara kızını yeniden görür. Kızı gören çöpçü balığı
heyecanla onun olduğu tarafa kayar, kız cama yaklaşıp çöpçü balığını sever ve
yine selfie çeker. Çöpçü balığı çok mutludur sanki dalgalarla dans etmektedir,
beklediği geri dönmüştür. Ona akvaryumun dibinden bir çiçek getirmek aklına
gelir ve camdan uzaklaşarak derinlere dalar. Çöpçü balığı akvaryumun dibindeki
en renkli, en dikkat çeken çiçeği arar ama akvaryumda hiç çiçek yoktur.
Akvaryumun dibi yapay bitkiler ve renkli taşlarla doludur. Çöpçü balığı
bitkilerden birinin yaprağını dişleriyle kopartmaya çalışırken çok vakit
kaybettiğini belki de kara kızı gitmeden ona yetişmesi gerektiğini düşünür.
Ondan ayrıyken zamanın ölçüsüz hissettirmesine sinirlenir ve otu tüm hırsıyla
çeker. Ot kökleri olmadığı için yapıştırıldığı gövdeyle birlikte yerinden
fırlayıp çıkar. Çöpçü balığı ağzında tuttuğu parçayla tüm akvaryumu yüzer. Otun
gövdesine çarpan balıklar çöpçü balığına söylenir. Ot, ona göre o kadar ağırdır
ki birkaç dişini çekerken kırmıştır. Artık gülümserken ön dişlerinin
olmayacağını düşünür bu yüzden ya kara kızı onu sevmezse çirkin bulur, vatozu
severse diye endişelenir ve yüzmeye devam eder. Akvaryumun camına iyi
yaklaştığında vatozun başka insanlara gariplikler yaptığını görür. Vatoz cama
yapışmış, çişini yapmaktadır. Suya dağıldığında fark edilen çişte insanların
ilgisini çekmiştir. Vatozun fotoğraflarını çekmektedirler. Çöpçü balığı, vatoza
yaklaşır ağzında tuttuğu ottan dolayı ne dediği anlaşılmaz şekilde kara kızını
sorar. Vatoz, kameralara poz vermeye odaklanmıştır, çöpçü balığını duymaz.
Çöpçü balığı sinirlenir ve elinde tuttuğu otun gövdesiyle vatozun kafasına
vurur. Çöpçü balığından gelen darbeyle gerçek dünyaya dönen vatoz, onu
kovalamaya başlar. Vatozdan kaçan çöpçü balığı, dans eden yıldızların
fotoğrafını çeken kara kızını görür. Kara kızını görünce ağzındaki otla cama
yapışır, otun gövdesi yıldızları savurur ve hepsi dağılır. Kara kızının yüzü
buruşur. Çektiği video güzel olmamıştır. Çöpçü balığı onu görmenin mutluluğuyla
kırık dişlerle cama yapışır, akvaryumun camı kan olmuştur. Ağzındaki otla
başını sallar, otu göstermeye çalışmaktadır. Kara kızı, balığı asık yüzlü
anlamsız bir ifadeyle onu izlerken vatoz gelir. “işte buldum, aptal seni!” çöpçü
balığını kuyruğundan tutup, cama doğru başını çarpar, çöpçü balığından tepki
alamadıkça sinirlenir daha çok çarpar bu arada kara kızı telefonunu çıkarmış
heyecanla vatozun, çöpçü balığını öldürüşünü çekmektedir. Çöpçü balığı kara
kızının tekrar gülümsediğini görünce gözünü camdan ayırmaz. Vatoz, çöpçü
balığını şiddetli bir biçimde cama çarpmaya devam eder ve gözleri yerinden
fırlayan çöpçü balığı artık hareketsizdir. Kara kızı harika bir an yakaladığı
için mutludur, çöpçü balığının öldürülüşünün videosunu sonuna kadar çekmiştir.
Her şey bittikten sonra vatoz kendine gelir ve çöpçü balığını öldürmüş olmanın
vicdan azabını bir anda dökülen sonbahar yaprakları gibi içinde hissetmeye başlar.
Gözlerini kapatıp açar ve her şey gerçektir. Çöpçü balığı akvaryumun
dibindedir. Olanları gören diğer balıklar korkuyla vatozdan uzaklaşırlar.
Pingi, vatoza korkuyla yaklaşır ve “ne yaptın sen!” diye bağırır. Vatoz “ ben… bir
anda oldu, çok üzgünüm” Pingi “ okyanusa gitmemize çok az kalmıştı, neden sakin
kalamadın ki” Vatoz üzgün ve suçlu bir biçimde akvaryumun karanlık bir
noktasına doğru kendini bırakır. Pingi’nin yanına gelen Kedi balığı “ona bir
cenaze töreni yapmalıyız, bunu hak etti.” Pingi “önce parçalarını toplayalım” Her
ikisi de aynı anda akvaryumun dibinde yatan gözleri olmayan zavallı çöpçü
balığına bakarlar. Kedi balığı “hayat çok boktan, o kara kızı için ölürken kız
onun öldürülüşünü çekti, yüzündeki ifadeyi görseydin” Pingi araya girer
“gördüm, harika bir doğa olayını izliyor gibiydi” Kedi balığı “üzülmedi bile gülümsüyordu”
Pingi “ galiba insanlar bizim gibi değil” Kedi balığı “bizi etkileyen kötü
şeyler onları etkilemiyor” Pingi ve Kedi balığı akvaryumun dibinde Çöpçü
balığını gözlerini aramaktadırlar. Yıldızlardan birisi onlara “zavallının
gözleriyle çocuklar top oynuyorlar” diyerek uzaktaki balık yavrularını işaret
etti. Pingi onları hemen tanıdı bunlar 1741’in yavrularıydılar. Pingi bir
zamanlar çöpçü balığının duygularını yansıtan korneanın bir o tarafa bir bu
tarafa çarpışını üzüntüyle izledi. Kedi balığı “çocuklar acaba aptal mı?” Pingi
“neden?” Çöpçü Balığı “ baksana yani bunun göz olduğunun farkında değiller mi?”
Pingi “farkındalar ama hoşlarına gidiyor” Kedi balığı “mide bulandırıcı tatta
saçma bir düşünce” Pingi çocuklara yaklaşır ve oynadıkları gözü onlardan almaya
çalışır. Çocuklar inatla Pingi’ye karşı çıkar ve gözü daha uzağa fırlatıp
Pingi’den uzaklaşırlar. Pingi vantuzlarıyla sarmaladığı telefonla birlikte
çocukların peşinden gider. Kedi balığı bir korneanın peşinden koşan pembe küçük
ahtapotu izlerken dona kalır. Kedi Balığı “bunların babası nerede?” Yosunların dibinde eşiyle cilveleşen 1741’i
görür. 1741 “hadi, buraya gel!” eşi 1741’den kaçmakta “olmaz yeni yavrular için
okyanusa gidene kadar beklemeliyiz” 1741 eşinin peşinden koşarken “merak etme
yakında gideceğiz.” 1741 eşini yosunların dibinde yakalar ve tam öpecekken Kedi
balığının sesi duyulur. “ öhüüm sizin minik yavrular arkadaşımızın gözüyle top
oynuyor üstelik Pingi söylediği halde korneayla birlikte onu da peşlerinden
koşturuyorlar” 1741 “arkadaşınızın gözü neden gözünde değil” Kedi balığı “gözü
sence neden yerinde değil, öldüğünden olabilir mi?” 1741 ciddileşir ve Kedi
balığının peşine takılır. İlerde kayalıkların ardında çocukların korneayı bir o
yana bir bu yana attığı Pingi’nin de yakalamaya çalıştığını görürler. 1741
çocuklarına seslenir. “1752, 1767, 1793 size ben ne dedim!” babalarının sesiyle
irkilen çocuklar donup kalır. 1741 devam eder. “ böyle hayvan leşleriyle
oynamayacaksınız diye uyarmadım mı?” 1741, Pingi’den özür diler ve tiksinerek
korneayı ona doğru iter. Pingi korneayı kollarından biriyle tutar. 1741 “en
pahalı, en kaliteli oyuncakları alıyorum nerede böyle leş bir şey var onunla
oynuyorlar” Kedi balığı “leş mi? pahalı derken?” 1741 “ siz bilmezsiniz 3.
Sınıf enflasyon sorunu olan ülkelerin sık kullandığı bir ekonomi terimi” Pingi
“bu akşam çöpçü balığına cenaze töreni yapacağız, maalesef kendisini
kaybettik.” 1741 “e, o kadar cama yapışınca patladı galiba” Pingi, 1741’in söylediklerine karşılık vermek
istemeyerek “hayır başka şekilde” 1741 “neyse çok üzüldüm, kimsesizdi zaten,
akşam törende görüşürüz” 1741 çocuklara döner “cezalısınız 3 gün yosunların
dibinden bir yere ayrılmak yok ayrıca yeni oyuncaklarla oynamakta yasak” diye
söylenerek peşine takar ve yosunların dibine doğru yüzerler. Pingi ve Kedi
balığı arkalarından baka kalır. Pingi “Yüce Kurtarıcıya olanları anlatmamız
gerekiyor” bu sırada telefon çalmaya başlar Pingi gözü kedi balığına doğru atar
ve telefonu açar. “ merhaba, şlmk banktan arıyorum size özel harcadıkça
kazandıran kredi kartımızdan bahsetmemi ister misiniz?” Pingi “ istemeyiz!”
diye bağırır ve telefonu kapatır. Kedi balığı şaşkındır. “o şeyle konuşmayı
nasıl öğrendin?” Pingi “bilmem, mantık yürüttüm galiba” Kedi balığı, Pingi’yi
süzer. Pingi “hadi Yüce Kurtarıcıyı bulalım da olanları anlatalım, Sakin Vatoz
yine yaptı yapacağını” Kedi balığı “psikolojisi bozuk” Pingi “kaç kişi daha
onun çocukluk travmalarının kurbanı olacak buradan bir an önce gitmeliyiz.”
Kedi balığı “imkânsız geliyor bu bana” Pingi “şşştt şimdi çarpılacaksın!” Kedi
balığı “bir yunus balığı tarafından mı?”
Yunus balığı güzel bir ziyafet çekmiştir. Üzerine bir sigara
içemediği için yine de kendini tam anlamıyla tatmin olmuş hissetmez. Mavi mor
uzaktan yunus balığını izlemektedir. Yunus balığı gözlerini kapatmış okyanusta
geçirdiği güzel günleri hayal ediyordur. Uzaktan mutlu ama çirkin
gözükmektedir. Burnundan dolayı yan profilden görünüşünü hiçbir zaman
beğenmemiştir. Gözlerini açtığında sudaki yansımasına bakıp bunları düşünür. Pingi
ve Kedi balığı ona doğru yaklaşır “Yüce Kurtarıcı olanları bir bilseniz! Ah
zavallı çöpçü balığı” Yüce Kurtarıcı “o elindeki kornea mı?” Pingi “evet, Sakin
vatoz onu öldürdü?” Kedi balığı “Çöpçü balığı artık yok” Yüce Kurtarıcı
“ne” buradaki en safça duygulara sahip
canlı nasıl olurda ölür. Burası okyanus bile değil, küçük saçma bir akvaryum.
Yüce Kurtarıcı “nasıl öldürdü?” Pingi “kendini kaybetmiş işte cama kafasını
çarpa çarpa” Kedi Balığı “hepsi o kara kızı yüzünden” Pingi “ona bir tören
yapmalıyız.” Yüce Kurtarıcı “ceset nerede?” Kedi balığı cam tarafında
sazlıkların dibine takıldı. Yüce Kurtarıcı “suyun yüzeyine doğru çıkmadan
onunla vedalaşmalıyız.” Gün bitmiştir. Akşam olmuş herkes dağılmış balıklar
kendi gerçekleriyle baş başa kalmıştır. Çöpçü balığı bir taşa sıkı sıkı
bağlanmış, tüm balıklar çevresinde bir daire oluşturmuş ona iyi dileklerde
bulunurlar. Ardından Yüce Kurtarıcı gagasıyla otu çözer ve Çöpçü balığı
akvaryumun üstüne doğru yükselir. Çöpçü balığı yükselirken onun dün ki konuşmalarda
okyanusla ilgili söylediklerini anımsarlar. Pingi “kara kızıyla okyanusa
gitmeyi düşünecek kadar saftı.” Kedi balığı “hep kendi halindeydi, cama yapışıp
kara kızını hayal ederdi.” 1741 “sanırım bu kız sonu oldu.” 1741 çocuklarına
döner. “sakın böyle saçma söylemlerle karşıma çıkmayın, hayallerinizde
gerçekliğin ölçüsü olsun” Mavi mor “ ne vizyoner bir ebeveyn” 1741 “Sayın Yüce
Kurtarıcı acaba okyanus yolculuğumuz ne zaman başlar?” Yüce Kurtarıcı “siz
farkında değilsiniz ama başladı bile” Pingi şaşkınca etrafına bakar. Yüce
Kurtarıcı “okyanusa gitmeyi neden istiyorsunuz? Hiç düşündünüz mü?” 1741 “evet,
daha çok çoğalabilmek için burada sayımız kontrol altında tutuluyor ben
evlatlarımı kimse yesin istemiyorum” Pingi “atalarımız okyanusta yaşardı,
bizimde hakkımız.” Kedi balığı “ alan geniş” Yüce Kurtarıcı “bakın, ben oradan
geliyorum ve size burası güvenli alan diyorum, burada yaşamak çok konforlu.
Sabah kalkıp avlanma derdiniz yok, gece uyurken başka bir canlıya yem olma
tehlikesi yok, bir gün tuhaf bir canlı gelip yuvanıza yerleşip sizi yemez. Bilemiyorum
ama sizin ki biraz şımarıklık. Hadi büyük bir canlı olsanız da kulaç atamıyorum
deseniz anlarım ama o kadar küçüksünüz ki? Buranın okyanustan bir farkı yok.”
Mavi mor sinirlenir “neden o zaman gözlerini kapatıp tüm gün okyanusu hayal
ediyorsun!” Yüce Kurtarıcı, Mavi mor’un bunu nasıl anladığına şaşırır. “bunu da
nerden çıkardın?” Mavi mor “benim özelliğim bu hayalleri görebilirim, herkesin
hayalini görebilirim ve sen sürekli dalgaların üzerinden atladığını hayal ediyorsun,
birde sigara içtiğini” Pingi “ahhh dalgaların üzerinden atlamak çok zevkli
olmalı” Kedi balığı “benim hayalimi de görseneee” Mavi mor küçümseyen bir
ifadeyle “senin bir hayalin bile yok” Pingi “peki benim?” Mavi mor “sen bu
yunus balığı kadar büyük bir ahtapot olmayı hayal ediyorsun” Pingi şaşkındır
“evet doğru söylüyor.” Yunus balığı bir an geçmişi okyanusun dibini düşünür “bakın
siz oraya göre değilsiniz?” tüm balıklar aynı anda “buna sen karar veremezsin
bizi bu kutudan çıkartacaksın” Kedi balığı “kocaman kafan var düşün biraz” Yüce
Kurtarıcı “pekiii, ne kadar benimlesiniz ve bana ne kadar güveniyorsunuz yakına
göreceğiz.” bu arada akvaryumun kapağı açılır ve bir süzgecin Çöpçü Balığını
aldığını görürler.
AKVARYUMDA 4. GÜN
Sabah suyun dibinde yatan yunus balığı güneşi hayal
etmektedir. Güneş ışınlarının suya düşerken kırılışını, rüzgârın tenini
yalamasını ve çok eskiden dalgalarla birlikte nasıl gökyüzüne yükseldiğini
hayal edip yapay kumla doldurulmuş gerçekliğe gözünü açar. En çok benim söylenmem
gerekir diye düşünür. Akvaryumda olanlar canını sıkmıştır. Kumların arasında
gizlenen Mavi mor, Yunus balığının yanında belirir. Yüce Kurtarıcı “ ne oldu
yine mi hayallerimi dikizliyordun?” Mavi mor ağzına aldığı odun parçasını
sigara tutarak “ okyanus özlemi çekiyorsun” Yüce Kurtarıcı “normal değil mi?
Orada doğdum, orada büyüdüm” Mavi mor “bende öyle” Yüce Kurtarıcı şaşırır. “hiç
bahsetmedin” Mavi mor “küçük olunca ilk görüştü kimse seni önemsemiyor” Yüce
Kurtarıcı “oo senin de acıların var yani” Mavimor “ bak yine küçümsedin” Yüce
Kurtarıcı “sen hepimizin hayal ettiği şeyi görebiliyorsun. Peki, senin hayalin
ne?” Mavimor “ okyanusa geri dönmek ve bana tuzak kuran deniz anasını öldürmek”
Yüce Kurtarıcı “belki de ölmüştür zaten” Mavimor “umarım” Yüce Kurtarıcı “sence
okyanusta daha iyi bir yaşamı hak ettiğini düşünen bu canlıların bunu tamamen
benden beklemeleri mantıklı mı?” Mavimor “kolay olan o ama biz balığız sen
biraz daha üstün bir türsün bunu yapabilirsin” Yüce Kurtarıcı “tabii kendini
türümün en zayıf halkasıydım” O sırada heyecanla yanlarına gelen Pingi “size
haberlerim var üstelik çok ta hoşuna gideceğini sanmıyorum” Yüce Kurtarıcı
“yine kim kimi öldürdü?” Pingi “ bu sefer ölüm değil ama doğum da sayılmaz
yumurtlama” İki balık anlamsızca karşılarındaki pembe canlıyı süzer. “1741’in
karısı yumurtladı bir sürü yeni yavruları olacak” Yüce kurtarıcı “yumurtalar
çatlamadan buradan çıkmalıyız, yoksa 1741 seçimini yapmak zorunda kalacak”
Pingi “ tüm yavruları götürmemiz mümkün değil mi?” Yüce Kurtarıcı “buradan sizi
çıkarabilmemin bir yolu var sadece ve bu yolculuğun okyanusta son bulmama
ihtimali de var” Mavimor “bize pozitif şeylerden bahset” Yüce Kurtarıcı “yalan
söyle demek bu!” Pingi “yalan sevmeyiz” Yüce Kurtarıcı “biliyor musun?
Hepinizden bıktım” Yüce Kurtarıcı, Pingi
ve Mavimor ’un yanından uzaklaşır. Pingi, Mavi Mor’a “kocaman gövdesi var bir
çözüm bulabilir, o Yüce Kurtarıcı sonuçta” Mavimor “istediğimiz şeyin imkânsız
olduğunu biliyoruz” Pingi “kabul etti, etmeseydi. Hadi gel, telefonu kedi
balığına bıraktım acayip bir şey bulduk” Pingi ve Mavimor, Kedi balığının yanına
doğru yüzerler. Kedi balığı insanlardan uzak otların dibinde telefonun ekranına
bakmaktadır, gördükleri karşısında dehşete kapılmış, ağlamaktadır. Pingi ve
Mavimor ekrana yaklaştıklarında tavada pişen kedi balığının videosunu görürler.
Kedi balığı ağlayarak “kuzenimi tavada pişirmişler” Pingi “kuzenim okyanusta
yaşıyor demiştin, emin misin?” Kedi balığı “eminim beneklerinden anladım bak”
Pingi tekrar ekrana bakar, balık kızgın ateşte pişmektedir. Pingi telefonu
kapatır. “belki de yanılıyoruzdur o değildir.” Mavimor “yüzbinlerce kedi balığı
var” Kedi balığı ağlamaya devam eder. Pingi sinirlenir ve hızla Yüce
Kurtarıcının yanına doğru yüzmeye başlar. Yüce Kurtarıcı, kedi balığının başına
gelenleri duymuştur. Olanlar karşısında hissettiği güçsüzlük onu bir karar
almaya zorlamıştır. Zaten okyanusta da uzun süredir bunu düşündüğünü fark
etmiştir. Pingi, Yüce Kurtarıcıya seslenir. “planı ne zaman uygulamaya
geçebiliriz?” Yüce Kurtarıcı “neden sende mi tavada pişmek istiyorsun?” Pingi
şaşırır. Yüce Kurtarıcı “olanları duydum, okyanus çokta matah bir yer değil”
Pingi “kafeste yaşamaktan iyidir ama sen istersen burada kalabilirsin” Yüce
Kurtarıcı “benim senin meselenle ilgim yok, kimseyle ilgim yok tüm meselem
kendi içimle” Pingi “ bize yardım edecek misin?” Yüce Kurtarıcı “kimden yardım
istediğinizi bile bilmiyorsunuz” Pingi “ bunu yapabileceğini biliyorum” Yüce
Kurtarıcı, Pingi’nin neyi kastettiğini anlamaz ama düşündüğü şeyden
bahsediyorsa bu çılgınlık diye içinden geçirir. Yüce Kurtarıcı “peki herkesi
topla son bir konuşma sonrası yok” Pingi anında ortadan kaybolmuştur. Birkaç
dakika sonra Kedi balığı, 1741 ve ailesi, sakin vatoz, mavimor hepsi bir
aradadır. Yüce Kurtarıcı “ bakın buradan gitmek istiyorsunuz ancak her türlü
tehlikeyi göze aldınız mı? Yani ölebilirsiniz. Birde hadi diyelim kurtulduk,
okyanusta yaşam çok daha acımasız ve sert. Tamam, bu küçük akvaryum yetmiyor
bazen ama kafamızın içindeki sınırlar akvaryumun içinden daha dar olabilir.
Özgürce yüzmek güzel ama her an başka bir canlıya yem olabilirsiniz ben bile
olabilirim. Bu tehlikeli yolculuğu kabul ediyor musunuz? Sonrasında beni
suçlamanızı istemiyorum” Pingi “ bizim buradan çıkmak istememizin en büyük
sebebi çektiğimiz amaç yoksunluğu, amaçsızca yaşayıp yaşlanan ve ölen kaç tür
gördük bilemezsin biz artık bir amacımız olsun istiyoruz ve bu yolculuğu sonucu
ne olursa olsun kabul ediyoruz.” Sakin vatoz “ ben gelmek istemiyorum, bunu hak
etmiyorum” Pingi “bundan emin misin?” Sakin vatoz “evet” Yüce Kurtarıcı “pekâlâ
plan şu ben bayılıyorum ve suyun yüzeyine yükseliyorum, hasta olduğumu düşünüp
beni buradan çıkartıyorlar sizde benimle geliyorsunuz” Kedi balığı endişeyle
“nasıl?” Yüce Kurtarıcı “hepiniz ağzıma saklanacaksınız, kabul etmeyenleri
anlarım ama başka bir çıkış yolu yok”
Balıklar kendi aralarında fısıldaşırlar ve Pingi kararı onayladıklarını
söyler. Yunus Balığı ağzını açar ve balıklar sırayla ağzına doluşur. Sakin
vatoz tüm balıkların Yüce Kurtarıcı dedikleri etçil yunus balığının ağzına
kendi istekleriyle yerleşmelerini hayretle izler. Yunus balığı bir süre
nefesini tutar ve kendini suyun yüzeyine ters dönmüş halde salar. Bir süre
öylece yatar. Basıp gitmek istediği yere ulaşmak için ölü numarası yapmak
zorundadır. Birden orada ne kadar sefil bir yaşam sürdüğünü, gittiğinde yine
mutsuz olacağını, çünkü mutluluğun kısa süreli olduğunu, önemli olanın
huzurluluk halinin devamı olduğunu düşünür. Ağzındaki zavallı yaratıklara
üzülür. Okyanusta herhangi bir canlıya yem olacakları neredeyse onun gözünde
kesindir. Uzun zamandır avlanmadığı aklına gelir. Canlı balıkların ağzının
içinde dişlerinin arasındayken çiğnediğinde aldığı tadı anımsar, ağzının suyu
akar yutkunamaz.
Bu arada insanlar toplanmış suyun üstüne yükselmiş yunus
balığını izlemektedirler. Birkaç görevli gelir ve yunus balığını kontrol eder.
Yunus balığının gözleri açıktır. Onu hemen akvaryumdan çıkartırlar. Sakin vatoz
olanları aşağıdan izler. Tüm arkadaşları bir bilinmezliğe doğru yola çıkmıştır.
İnsanlar yunus balığını yakalayıp içi su dolu bir kabın içine yerleştirirler.
Yunus balığı yine bir kamyonete bindirilir ve uzun bir yolculuk başlar. Pingi
ve diğerlerinden ses gelmiyordur. Suyun içinde ağzını açar ancak ağzından
dışarı çıkan olmaz. Herkesi yuttuğunu düşünür. Defalarca gagasını kutuya vurur
ancak çıkan olmaz. Yolculuk bitmiştir, yine okyanusa gelmiştir. İnsanların
konuşmasını duyar. “bir ay demiştik, seni geri göndermenin zamanı geldi” Yunus
balığını okyanusa geri bırakırlar. Yunus balığı okyanusa tekrar kavuştuğuna
inanamaz ama ağzını açtığında Pingi ve diğerlerinin okyanusa doğru neşeyle
yüzdüğünü görür ve fakat tam o sırada yine aynı martı yunus balığının tepesinde
belirir ve kedi balığını kaptığı gibi kaçar. Martı “bugün şanssız günündesin”
diye kahkaha atarak uzaklaşır. Çünkü tam karşısında dev bir balina vardır ve
farkında olmadan onun ağzına doğru yüzmüşlerdir. Yunus balığı tüm kuvvetiyle
taklalar atarak tehlikeden uzaklaşmaya çalışır ancak Pingi ve diğerleri dev
okyanus balinasının midesine inmiştir.